
Sıcak bir öğle vaktiydi.Pilotumuzla Sahra Çölü'nün üzerinden uçmaya karar verdik.Santaş Vadisi'ne gidip bilimsel gelişmeleri araştıracaktık. Pilotumuz Küçük Prens, Axel ve Orozkul'la beraber heyecanlı bir yolculuğa başladık. O sırada uçağın bütün göstergeleri sıfırlandı, bunu duyan Axel panikle bayıldı.Küçük Prens, elinden geldiğince uçağı havada tutmaya çalıştı. Herkes çok korkmuştu, neyse ki Küçük Prens elinden geleni yapıp bizi Sahra Çölü'nün yakınına indirmeyi başardı.



Orozkul bir baba şefkatiyle herkes ile ilgileniyordu. Önce pilot kabinindeki Küçük Prens'in ne yaptığına baktı ve sonra bayılan Axel'in yanına gitti. O sırada devesiyle su almaya giden Mümin uçağın düştüğünü görünce panikle devesinden indi. Devesini yalnız bırakan Mümin, koşarak uçağın yanına geldi. Uçağın etrafında dönüyordu, ne olduğunu anlamaya çalışıp kalbinin çarpıntısını nefes alarak durdurmayı amaçlıyordu.




O sırada bizler ayılan Axel ile beraber uçağın sıkışan kapısından çıkmaya çalışıyorduk. Mümin, içeridekilerin dışarı çıkmaya çalıştığını fark edince kapıyı omuzlayıp bizlerin çıkmasına yardımcı oldu. Kapıdan çıktığımızda hepimiz Mümin'e şaşırarak baktık ve neler olduğunu anlamaya çalıştık. Mümin bizi çölün ortasında turuncu çiçekler açmış bir kaktüsün yanına getirdi ve birden parlak bir ışıkla kaplı tünele girerek hepimiz şaşırdık.




Artık Mümin'in evindeydik. Neler olduğunu anlamaya çalışırken bir taraftan da tanımadığımız bu kişiye güvenip güvenemeyeceğimize karar vermeye çalışıyorduk. Evi kocaman bir makineyle doluydu. Biz makinenin ne olduğunu çok merak ettik ve sorduk. Mümin bu makinenin bir zaman makinesi olduğunu söyledi ve biz çok şaşırdık. Kendimizi bir anda gitmek istediğimiz Santaş Vadisi'nde bulmuştuk. Mümin, yanımızda yoktu, ne olduğunu hiç kimse anlayamamıştı


Bir anda önümüze kocaman bir canavar çıktı ve Orozkul hemen öne atıldı ve bize siz güvenli bir yere gidin, diye bağırdı. Biz de onu dinledik ve güvenli bir yere çekildik. Orozkul canavarla tam bir usta gibi savaşıyordu. Mümin, nereye kaybolmuştu? Bizi bir tuzağın içine mi sürüklemişti? Axel'in bilimsel çalışmalarından haberdar mıydı? Aklımızda dönen soruların cevabı birden ortadan kaybolan Mümin'deydi.
Orozkul bizim için kendini feda etti.


O esnada Mümin, hepiniz hemen bana sarılın, sizi buradan kurtaracağım, dedi. Çabucak karar vermek zorundaydık. Kalıp canavarlarla mı savaşacaktık yoksa Mümin'e güvenip ona sarılacak mıydık? Evet, Mümin’e güvenip sarılmıştık ve birden kendimizi laboratuvarda bulduk. Hepimiz hem çok şaşkındık hem de Orozkul için yas tutarken o canavarlardan kurtulduğumuza şükrediyorduk. Artık güvendeydik ve hepimiz Mümin’den bir açıklama bekliyorduk.



Mümin,kendisinin iyi niyetli birisi olduğunu söyledi.Tek amacım sizlere yardım etmektir dedi.Sizleri o tehlikeli ortamdan şu an içinde bulunduğumuz laboratuvara getirdim dedi.Laboratuvar Almanya'nın Hamburg şehrindeydi.Axel'in amcası Profesör Liedenbrock'a aitti.Profösör Liedenbrock şaşırarak konuşmaya başladı."Burada ne işiniz var?" burası benim laboravatuvarım diye bağırdı.






Bizimkiler niyetlerinin kötü olmadığını açıklamaya çalışırken Profesör Axeli görünce "Axel sen de mi buradasın seni aylardır arıyorum." diye tekrar bağırdı. Axel, amcasına Hamburg'dan çok sıkıldığını yeni maceralar aramak için arkadaşlarıyla Dünya turuna çıktığını söyledi. Daha sonra uçaklarının düştüğünü ve kendilerini bir anda zaman makinesi sayesinde burada bulduklarını açıkladı.



Küçük Prens,etrafta dolaşırken bir anda önüne farklı bir kitap çıktı.Kitaba ulaştığında kitabi açmasıa beraber yere bir kağıt düştü. Kağıtta değişik türlerde yazılar yazıyordu. Küçük Prens arkadaşlarını ve Profesör Liedenbrock'u çağırdı ve kağıdı onlara uzattı. Fakat onlarda kağıtla ilgili hiçbir fikir sunamadılar. Axel'in aklına yazılan şifreyi tersten okumak geldi.





Şifrede aynen şöyle yazıyordu :''Temmuz gelmeden ,üstüne Skartaris gölgesi düşen Sneffels Yokul'un kraterinden aşağıya in Cesur Yolcu, o zaman dünyanın merkezine ineceksin.Ben bunu yaptım.Arne Saknusem.Şifrede yazanlar herkesi heyecanlandırmıştı.Küçük Prens,Axel,Mümin daha canavar yüzünden yaşadıkları şoku üzerlerinden atamamışken yeni bir maceraya doğru sürükleneceklerdi. Axel amcası ile konuşmaya başladı.





Amcasının hayallerinde Dünya'nın Merkezine Yolculuk yapmak olduğunu ekibi ile ona destek olmak istediklerini söyledi .Çünkü kendileri de meraklı tiplerdi .Yeni bir yolculuk başladı.Günlerce yol aldılar.Dağları taşları aştılar ve yanardağa ulaştılar.Yanardağ etrafı adeta kasıp kavuruyordu.Gizli bir geçit buldular .İlerlemeye başladılar. taşlara dokunamıyorlardı.Yürüyüşlere çok dikkat etmek zorundalardı.İçerisi çok sıcaktı susamaya başlamışlardı ama sularının miktarı çok azdı.

Aşağıya indiklerinde su arama derdine düşmüşlerdi.Yanlarındaki aletlerle kayalara vurmaya başladılar o ara bir kaynağa ulaştılar kana kana su içtiler aralarında tek su içmeyen Profesör Liedenbrock çünkü profesör diiğerlerinden daha tecrüibeliydi bir müddet sonra İhtiyar Mümin rahatsızlandı şimdi ne yapacaklardı zaten dört duvar arasındalardı derken kayaların arasından bir adam çıktı adam ekibi görünce çok sevindi .







Adam bir iç hastalıkları uzmanıydı.Kendisi de onlar gibi meraklı bir tipti.Araştırma yapmak için o da İngiltere'den bu taraflara gelmişti.Adı Mersal'dı.John hemen kendisini tanıttı ve ihtiyara ne olduğunu sordu.Onlar da su içtikten sonra Mümin Dede'nin bu hale geldiğini söylediler.Ne yaptınız siz, dedi.Bu suyun içinde yaşlıların kan değerlerini birden düşüren ve kaşıntı yaptıran ''Gigly'' diye bir madde var.Ben de sizin gibi bu suyu içtim ama bana da bir şey yapmadı.




Mümin'i hemen tedavi etmemiz gerekiyor.Doktor çantasından şifalı bir ot çıkardı onu onu kaynattı.Ilıyınca suyu ihtiyara içirdi.İhtiyar adeta yeniden doğmuş gibi oldu.İhtiyar gözlerini açınca Mersal sanki ona bir yakınlık duydu,onu bir yerden gözü ısırır gibi oldu.İhiyara nereli olduğunu sordu.İhtiyar, Boynuzlu Maral Ana’nın soyundan geldiğini soylarının Santaş Vadisi’ne uzandığını söyledi.Ha şimdi anlaşıldı dedi Mersal.Nasıl olur?Benim soyumda Boynuzlu Maral Ana’ya dayanıyor.’’Salyetekler’’ derler bizim sülaleye dedi.







İhtiyar bunu duyunca sen Cabbar’ın İngiltere’deki oğlu musun, yoksa dedi.Mersal evet dedi.Mümin, Mersal’ın hiç görmediği dayısıydı.Memleketlerinden millerce uzakta, İzlanda’nda bu uçsuz bucaksız yanardağında,kader onları birleştirmişti. Mersal,tahsili için liseden sonra yatılı okula İngiltere’ye gönderilmişti.İki koca yürek birbirlerine sarıldılar ve hasret giderdiler,yüzlerinde tatlı bir tebessüm oluşmuştu. İhtiyar daha sonra Mersal’a : ''Bana ne oldu?'' diye sordu.


Mersal olanları anlattı.Profesör, o ara Mersal’a dikkat kesildi.Ben de yer bilimi uzmanıyım.Siz burada ne yapıyordunuz,dedi.Mersal kekeleyip durdu. Profesör bu soruyu birden sorunca Mersal’ın eli ayağına dolaşmıştı.Sonra durumu anlatmak zorunda kaldı. O da meşhur gizemli kitaptan ve şifreden bahsetti.Profesör kendilerinin de aynı amaç uğrunda burada olduklarını söyledi.Mersal günlerdir bu yanardağın içinde tek başına kafayı yiyecek gibiydi.Onları görünce çok sevindiğini ifade edemeden geçemedi,dayısıyla yıllar sonra karşılaşması onu ayrı bir heyecanlandırmıştı.


Adeta yeniden doğmuş gibiydi.Bu gazla beraber yanardağla ilgili tecrübelerini ekibe anlatmaya başladı.Buranın çok tekin olmadığından her an her şeyle karşılaşabilme ihtimallerinin olduğundan bahsetti.Ve etrafı dolaşmaya başladılar,ekip önde profesör arkada ilerlemeye başladılar.Profesör ilerlerken ayağına sert bir cisim değdi.Ve cismin üzerindekileri temizlediklerinde bir kemik yığınıyla karşılaştılar.Acaba bu bir hayvana mı , yoksa insan türüne mi aitti?






Doktor Mersal kemikleri eline aldı ve bunun bir insana ait olduğunu söyledi.Şimdi içlerini derin bir korku kaplamıştı.Bu arada Küçük Prens bir şey buldum,bir şey buldum diye adeta yanardağı titretiyordu.Küçük Prens’in yanına geldiklerinde büyük bir kayanın üzerine A ve S harfleri yazılmıştı.Bu şifre profesöre Arne Saknussen ismini çağrıştırdı.Saknussen kendilerinden önce buraya gelmiş ama yaşama tutunamamıştı.Ekip bu olaya çok üzüldü,moralleri bozuldu.





Acaba sonları Saknussen gibi mi olacaktı? Çok yorulmuşlardı,artık dinlenme vaktiydi.
Daha sonra azıklar çıkarıldı,çaylar yudumlandı,derin bir sohbet başladı.Derken vakit baya ilerlemişti.Artık yatma vakti gelmişti.Ama Axel tereddüt içerisindeydi yatsa mıydı,yatmasa mıydı,bilemedi.Çünkü etraf tekin değildi.Ve kendilerini hangi sürprizlerin beklediğinden habersizlerdi.Mersal da onları uyarmamıştı,günlerdir uyumamış,yeni insanları bulmanın rahatlığıyla derin bir uykuya dalmıştı.Derken Axel de yorgun düşmüş,kestirmeye başlamıştı.
Axel yukarıdan yüzüne bir şeyin düştüğünü fark etti.Gözlerini de açtığında inanamadı.Kendisinden kat kat büyük bir ejderha topluluğu etraflarını sarmıştı.Axel, hemen diğerlerini uyandırdı.Kayalıkların kenarına çekildiler ve birbirlerine kalkan oldular.Ellerinde ufak tefek kesici aletler vardı.Ama bunlarla ejderhalara bir şey yapmaları imkansızdı.Mersal elindeki kesici aletlerle ejderhalara doğru beklenmedik hamleler yaptı.Ekibe zaman kazandırmak istiyordu.








Bu arada profesörün aklına hemen kıvrak bir şekilde zaman makinesi gelmişti.Mümin hemen zaman makinesini çalıştırdı,tam gideceklerken ejderhalar Mersal’ı ışığın içerisine giremeden bir çırpıda yakalayıp midelerine indirdiler.
Gözlerini açtıklarında kendilerini Santaş Vadi’sinde bulmuşlardı.Vadi çok engebeliydi,iki dağın arasına kurulmuştu.




Zaman makinesi sarsıldı ve durdu.Mümin, Küçük Prens ,Profesör ve Axel makinenin içerisinden çıktılar.Daha ne olduğunu pek kavrayamamışlardı.Mersal ve Orozkul aralarından ayrılmıştı.Mersal ve Mümin daha yeni buluşmuşken Mersal hayata gözlerini yummuştu.Mümin çok üzgündü ve ekip de şaşkındı .Hep birlikte Isık Göle doğru bakıyorlardı.Yolculuğun şokunu üzerlerinden müthiş doğa sayesinde atmaya çalışıyorlardı.
- Full access to our public library
- Save favorite books
- Interact with authors

Sıcak bir öğle vaktiydi.Pilotumuzla Sahra Çölü'nün üzerinden uçmaya karar verdik.Santaş Vadisi'ne gidip bilimsel gelişmeleri araştıracaktık. Pilotumuz Küçük Prens, Axel ve Orozkul'la beraber heyecanlı bir yolculuğa başladık. O sırada uçağın bütün göstergeleri sıfırlandı, bunu duyan Axel panikle bayıldı.Küçük Prens, elinden geldiğince uçağı havada tutmaya çalıştı. Herkes çok korkmuştu, neyse ki Küçük Prens elinden geleni yapıp bizi Sahra Çölü'nün yakınına indirmeyi başardı.



Orozkul bir baba şefkatiyle herkes ile ilgileniyordu. Önce pilot kabinindeki Küçük Prens'in ne yaptığına baktı ve sonra bayılan Axel'in yanına gitti. O sırada devesiyle su almaya giden Mümin uçağın düştüğünü görünce panikle devesinden indi. Devesini yalnız bırakan Mümin, koşarak uçağın yanına geldi. Uçağın etrafında dönüyordu, ne olduğunu anlamaya çalışıp kalbinin çarpıntısını nefes alarak durdurmayı amaçlıyordu.
- < BEGINNING
- END >
-
DOWNLOAD
-
LIKE(4)
-
COMMENT()
-
SHARE
-
SAVE
-
BUY THIS BOOK
(from $13.59+) -
BUY THIS BOOK
(from $13.59+) - DOWNLOAD
- LIKE (4)
- COMMENT ()
- SHARE
- SAVE
- Report
-
BUY
-
LIKE(4)
-
COMMENT()
-
SHARE
- Excessive Violence
- Harassment
- Offensive Pictures
- Spelling & Grammar Errors
- Unfinished
- Other Problem
COMMENTS
Click 'X' to report any negative comments. Thanks!