Bir grup gencin, dağlardaki izole bir gözlemevinde geçirdiği unutulmaz bir hafta... Birbirinden farklı geçmişlere sahip bu karakterler, gece boyunca birbirlerinin sırlarını öğrenirken, içsel dünyalarındaki korkuları ve umutlarıyla yüzleşiyorlar. Her biri, yıldızlar altında bir şeyler keşfeder: aşkı, dostluğu, güveni ve kaybı... Sadece yıldızlar, bu gençlerin ruhlarını tam anlamıyla aydınlatabilir.

1.Bölüm:Gözlemevine Yolculuk
Rüzgar,dağ yolunun kıvrımlı taşlarını yalayıp geçerken havada asılı bir sessizlik vardı.Karlar,zemini beyaz bir örtü gibi kaplamış, gözlemevine giden patikayı neredeyse görünmez hale getirmişti. Deniz, sırt çantasını omzundan kaydırıp bir an duraksadı. Soluğu sisli havada beyaz bir buhar olarak süzülüyordu. "Bunun iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum," diye homurdandı, daha çok kendi kendine.
Efe'nin sesi, ince bir sarkazmla hemen karşılık verdi.
“Ne oldu, Deniz? Yıldızlara bakmaktan korkuyor musun? Belki de senin gibi bir şehir çocuğu için fazla sessizdir buralar.”
Deniz, kaşlarını çattı ama cevap vermedi. Efe’nin alaycı tavırlarına alışkındı. Ne de olsa, grup lideri olarak her zaman kendisini kanıtlamak zorundaymış gibi davranırdı. Ama bu yolculuk, sadece bilimsel bir araştırma değildi. Daha derin, daha karmaşık bir şey vardı. Deniz bunu hissetmekte gecikmedi.
Arkadan gelen bir başka ses, soğuk havayı yararak aralarındaki gerilimi dağıttı.
“Yeter artık,” dedi Zeynep, sert bir tonla. “Gözlemevi hemen şu tepenin ardında. Biraz hızlı hareket edersek, donmadan içeri girebiliriz.”
Grup yavaşça yürüyüşlerine devam etti. Kerem, Lina ve Ferhat en arkada ilerliyordu. Ferhat, Lina’ya bir şeyler anlatırken sesini alçaltıyor, ama Lina ona pek kulak asmıyor gibiydi. Kerem ise bu soğuk havada bile her zamanki gibi sakin görünüyordu.
Tepenin ardında, büyük, eski taşlardan yapılmış gözlemevi sonunda ortaya çıktı. Uzun zamandır kullanılmadığı belli olan gözlemevi, bembeyaz karların arasında ürkütücü bir şekilde duruyordu.
Kapısının üzerindeki paslı tabelada, "Dağ Bilim Gözlemevi - 1987" yazısı hâlâ seçilebiliyordu.
“Pek de misafirperver bir yer gibi görünmüyor,” dedi Zeynep, gözlüklerini düzelterek.
“Belki de burası bize pek çok sır saklıyordur,” diye mırıldandı Kerem, derin bir düşünceyle.
Grup, içeri girdiğinde beklediklerinden daha farklı bir manzarayla karşılaştı. Eski ekipmanlar, tozla kaplanmış masalar, duvarda asılı unutulmuş yıldız haritaları... Ama o an, hepsinin dikkatini başka bir şey çekti. Masanın üzerinde bir defter duruyordu, kapağı yarı açık. Sanki birisi aceleyle bırakmış ve geri dönmemişti.
“Bu da ne?” diye sordu Lina, elini deftere uzatarak.
“Belki de bu yolculuğun asıl sebebini öğrenmek üzeresinizdir,” dedi Efe, gizemli bir gülümsemeyle.
Bölüm 2:Geceye Doğru
Gözlemevinin odalarında geceye doğru bir sessizlik yayılmaya başlarken, herkes birer birer odalarına çekilmek üzereydi. Ancak hiçbir şey, tam anlamıyla geçmemişti. Efe, Lina, Zeynep, Mert, Deniz ve Kerem, bir arada geçirdikleri bu kısa zaman diliminde her biri farkında olmadan bir parçalarını birbirlerine bırakmıştı.
Efe geceyi yalnız başına geçirmek istiyordu. Kendisini dış dünyadan soyutlayıp, sadece düşüncelerinin sesini duymak istiyordu. Yıldızlar parıldıyordu, ama gözleri hiçbirini görmüyordu. İçindeki kaybolmuşluğu her geçen dakika daha da hissediyordu.
Yalnızca denizin sesi gibiydi, içindeki huzuru bir türlü bulamayan bir dalga gibi. Gözlemevinin terasında, yalnız başına bir süre durdu. Yıldızlar, aslında onun için kaybolmuş bir dünyanın anılarına dönüşmüştü. Efe’nin geçmişi, geceyle örtüşüyor, bir tür ruhsal karanlıkla doluyordu. İçindeki acı, yıllardır derinlere gömülmüş, ama her gece biraz daha fazla yüzeye çıkıyordu.
Deniz, dışarıdaki sessizliği yavaşça böldü. Efe’yi gördü ama onu rahatsız etmeye çekindi. Bir süre sessizce durdu, derin bir nefes aldı. Sonunda adım attı, Efe’nin yanına doğru ilerledi.
Onun kadar yalnız hissettiği bir an olamazdı. Ama korkuyordu, korkuyordu çünkü başkalarına duygularını açmak hiç kolay olmamıştı. İçindeki kırgınlıklar, hayal kırıklıkları, her biri bir duvar gibi onu içeri kapalı tutuyordu.
Efe, Deniz’in yaklaşmasını fark etti ama durdu. Aralarındaki mesafeye dair hiçbir şey yapmadı. Sadece biraz daha derin nefes alıp, gözlerini yıldızlara dikti. Deniz, yanına geldiğinde Efe’nin suskunluğuna alışmıştı. Ama bu gece farklıydı. Bir şeyler değişiyordu.
Deniz, yavaşça konuştu:
“Beni dinler misin?”
Efe, hafifçe başını çevirdi, gözlerinde ne bir kırgınlık ne de bir öfke vardı. Sadece boşluk vardı.
“Her zaman...” dedi Efe, ama kelimeleri sarf ederken bile ciddiyetini koruyamadı.
“Bazen, düşündüğümde... Ne kadar güçlü olursam olayım, bir şey eksik gibi hissediyorum. Sanırım bu yüzden buradayım,” dedi Deniz, gözleri yere kayarken.
Efe, derin bir nefes aldı ve cevap verdi:
“Bunu anlamam zor. Ama belki de ikimiz de biraz eksik hissediyoruz. Hissedilen bir şey var, bir boşluk. Ama buna birlikte cevap vermek zor.”
Deniz, Efe’nin söylediklerine cevap veremedi. Sadece yanındaki boşluğu daha fazla hissetti. O an, aralarındaki sessizliği kıran tek şey, gökyüzünün derinliğiydi. Her biri, kendi iç yolculuğuna doğru adım atmak zorundaydı.
Zeynep ve Mert, diğerlerinin aksine, daha önce yaşadıkları anlardan beri hala gergindiler. Zeynep’in güçlü tavırları Mert’in dikkatini çekiyor, Mert de Zeynep’in korkuları ve yalnızlıklarıyla ilgileniyordu. Ancak, Zeynep’in ne kadar cesur görünse de, aslında yalnızlık onun en derin acısıydı.
“Bence bir şeyler yapmalıyız,” dedi Zeynep, bir sabah kahvesini yudumlarken.
Mert ona baktı. “Ne gibi?”
Zeynep gözlerini sabahın ilk ışıklarına çevirdi. “Hadi, dağlarda biraz gezelim. Ya da belki biraz daha farklı şeyler yapmalıyız. Biraz daha derine inmeli, birbirimizi daha iyi anlamalıyız,” dedi.
Mert, düşündü. “Korktuğun bir şey mi var Zeynep?”
Zeynep, gözleri derin bir şekilde Mert’in gözlerine takıldı. O an, birbirlerini daha iyi anlamaya başladılar. Zeynep, Mert’in gözlerinde gördüğü şeyi ilk kez hissediyordu: Gerçek bir yakınlık, bir bağ.
Lina, gözlemevinin bahçesinde yürürken, Kerem’i izledi. Kerem’in tavırları bir türlü tahmin edilemezdi. Bir dakika neşeli, ertesi dakika ise oldukça mesafeli. Lina, Kerem’e yaklaşmak istiyordu ama nasıl başlayacağını bilmiyordu. Kendini en güvende hissettiği zamanlar, Kerem’le geçirdiği anlardı. Ama ondan duygularını paylaşmasını beklemek, korkutucu bir şeydi.
Kerem birden Lina’nın yanına geldi. “Bunu birlikte yapmalıyız,” dedi, gülümseyerek.
Lina, şaşkınlıkla ona baktı. “Hangi ‘bunu’?”
Kerem, hafifçe gülerek, “Beni tanımaya çalışmalısın. İsterim ki bana güven.”
Lina, başını sallayarak, “Sanırım, tanımak zor olacak ama…” dedi.
Kerem, bu cümleye bir cevap vermedi, sadece gülümsedi ve yanında yürümeye devam etti.
Gece, bir kez daha geldi. Yıldızlar her zamanki gibi parlıyordu, ama bu kez daha yakındılar, daha parlaktılar. Herkes kendi iç yolculuğunda bir adım daha atmıştı. Kimisi yalnız, kimisi bir adım daha yakın, kimisi ise kalbinin derinliklerinde sakladığı her şeyi nihayet gün yüzüne çıkarma kararı almıştı. Ama hiçbir şey, yıldızlardan daha parlak değildi.
Bölüm 3:Yıldızlar Arasında
Geceyi izlemek üzere terasa çıkan Efe, yıldızların altında kaybolan geceyi bir süre sessizce izledi. Gözlerinde bir huzursuzluk vardı, ama o huzursuzluk sadece dışarıdan değil, içinde de büyüyen bir karanlıktı. Deniz’in yanında olmak, ona dokunmak o kadar kolay gelmişti ki, bu kadar derin bir duygusal bağın arkasında ne vardı? Hala çözmeye çalışıyordu.
Ama bir şey vardı. Gökyüzünde normalde net görünen yıldızlar, bu gece bulanık görünüyordu. Bir şeyin ters gittiğini hissetti.
Gözlerini kısıp tekrar bakmaya çalıştı, ama yıldızlar hep aynı noktada kayboluyordu.
Efe, içindeki huzursuzluğu bir kenara itmeye çalışarak derin bir nefes aldı. O sırada, terasa yaklaşan adımları duydu. Deniz, yalnız kalmak için terasın kenarına yürüyerek ona doğru yaklaştı. Efe, sesini duyduğunda başını çevirdi. Gözleri, bir an önce olanları açıklamak için can atıyordu, ama denizlerin sakinliğiyle sakinleşemedi.
"Bir şey mi var?" diye sordu Deniz, bir adım daha yaklaşarak.
Efe, derin bir nefes aldı. "Her şey o kadar hızlı gelişiyor ki… Anlamaya çalışıyorum, Deniz. Ama bazen bir şeyler kayboluyor."
Deniz, Efe’nin içindeki çatışmayı hissedebiliyordu. Yavaşça yanına oturdu. Birkaç dakika sessiz kaldılar, ancak bu sessizlik, her şeyin daha derinleştiği bir an gibi geldi.
"Zeynep ve Mert de değişiyor," dedi Deniz, konuşmayı değiştirmeye çalışarak. "Bazen aralarındaki soğukluk yerini farklı bir şeye bırakıyor gibi."
Efe, onu anlamıştı. Zeynep ve Mert’in ilişkisi de tıpkı onlarınki gibi bir yolculuk gibiydi. Zeynep’in güçlü tavırları, Mert’in içine kapanık duruşu arasında bir denge arayışı vardı. O anda, Mert’in geçmişindeki acılar ve Zeynep’in güçlü ama kırılgan yüzeyinin altında yatan yalnızlık, ikisinin de birbirlerine yaklaşmalarını zorlaştırıyordu. Ama birbirlerinin kırılganlıklarına yaklaştıkça, içlerindeki boşlukları tamamlamak için adımlar atıyorlardı.
"Zeynep, gerçekten Mert’e karşı bir şeyler hissediyor," dedi Efe, bir an için gözlerini yere indirerek. "Ama ikisi de korkuyor. Zeynep’in gücü, Mert’in zayıflıklarıyla birleşince, bir duvar gibi oluyor."
Deniz başını salladı. "Evet, ama zor. Aralarındaki kırılmalar büyük, onları birbirine çekmek o kadar kolay değil."
Bir anda, gözlemevinin kapısından gelen sesler dikkatlerini çekti. Kapı gıcırdadı ve birazdan koşarak gelen adımlar duyuldu. Zeynep telaşla içeri girdi, gözlerinde korku vardı.
"Bir şey oldu," dedi nefes nefese. "Bir grup dağcı… Yolda kaybolmuşlar."
Efe ve Deniz hızla Zeynep’in yanına koştu. "Ne demek kaybolmuşlar?" diye sordu Deniz, endişeyle.
Zeynep’in sesi titriyordu. "Bir grup dağcı bu gece gözlemevi yakınlarına tırmanıyordu. Ama onlardan bir süre haber alamadık.
En son, gece yarısı onlardan gelen bir sinyal vardı ama sonra hiç ses çıkmadı."
Efe’nin içinde bir şeyler kıpırdadı. Bir kaybolma vakası, normalde sakin geçen bir geceyi darmaduman edebilirdi. Ama bir yandan da gözlemevinin uzak ve ıssız doğasında, böyle bir durumun ortaya çıkması da olasıydı.
"Zeynep, hemen kurtarma ekiplerine haber verelim," dedi Efe, harekete geçerek.
O sırada, Zeynep’in gözleri korkuyla parlıyordu. "Ama gece çok karanlık. Kurtarma ekipleri gelene kadar beklememiz gerekebilir. Eğer bir şey olursa… Onlar kaybolursa, hepimiz tehlikede olabiliriz."
Efe ve Deniz birbirlerine bakarken, içsel bir huzursuzluk dalgası daha yükseldi. Bu gece, sadece yıldızlar değil, aynı zamanda korkular da belirginleşmeye başlamıştı.
Mert ve Zeynep’in değişen ilişkisi, bir başka krize doğru evrilmeye başlıyordu. Bir yanda, Mert’in içindeki yaralar ve Zeynep’in güçlü maskesinin ardında bir kırılma noktası vardı. Diğer taraftan ise, kaybolan dağcılar, gözlemevinin etrafındaki gizemli bir tehdidin habercisi gibiydi.
Bölüm 4: Karanlığın Derinliklerinde
Zeynep’in kaybolan dağcılar hakkındaki söyledikleri, herkesin içini derin bir kaygı ile doldurmuştu. Efe, Deniz ve Zeynep hemen bir karar alarak, kaybolan dağcıları aramak için hazırlıklara başladılar. O gece, gözlemevinin etrafında rüzgar giderek şiddetini arttırmış, hava aniden soğumuştu. Yıldızlar neredeyse kaybolmuştu, gökyüzü adeta kararmıştı.
Efe, geceyi geçirecekleri kamp alanını belirlemek için hızlıca hareket etti. Zeynep, içindeki korkuyu bastırmaya çalışırken, ona yardımcı olmak istiyordu.
Ancak Zeynep’in gözleri, hala dağcıların kaybolduğu haberinin etkisindeydi. Mert ise biraz geride durmuştu. Onun gözlerinde farklı bir şey vardı. Bu kaybolan dağcıların durumu, sadece fiziksel bir kayboluş değildi, aynı zamanda bir şeylerin içinde gizli olduğu bir tehlikeyi de işaret ediyordu.
"Bu kadar büyük bir kayboluş, normal değil," dedi Mert, sessizce. "Bunu bir şekilde çözmemiz gerek."
Zeynep’in gözleri, Mert’in sözleriyle bir an daha sertleşti. "Çözmemiz gerek," dedi, sesinde kararlılık vardı, ama içinde bir korku barındırıyordu. "Bu işin içinde başka bir şey var."
O sırada, geceyi delen bir çığlık sesi duyuldu. Herkes irkilerek başını çevirdi, sesin kaynağı uzak bir yerden geliyordu. Zeynep hızla harekete geçerek, sesin geldiği yöne doğru ilerledi. Efe ve Deniz de ona katıldı.
"Gidelim!" diye bağırdı Efe, sesin geldiği yöne doğru.
Ardından, geceyi yırtan o korkutucu ses bir kez daha duyuldu. Bu kez ses, daha yakındı. Birinin çığlıkları, yavaşça geceyi sararken, Efe’nin kalbi hızla atmaya başladı. O an, her şeyin değişebileceğini fark etti.
Deniz, Zeynep’in peşinden gitmeye başladı. "Nereye gidiyorsun?" diye seslendi. Zeynep, telaşla cevap verdi: "Onlar burada. Bir şekilde buradalar."
Mert’in arkasından sessizce yürüdüler. Her adımda, rüzgarın uğultusu daha da yükseldi. Gözlemevinin etrafındaki çalılar ve ağaçlar gıcırdıyor, karanlık her geçen dakika daha da derinleşiyordu. Zeynep, kalbinin hızlı hızlı atmasını hissediyordu. Bir şeyler yanlış gidiyordu, ama ne olduğunu hala tam olarak anlamış değildi.
Bir süre sonra, Zeynep birden durdu. Derin bir nefes alarak etrafına göz attı. "Burada bir şeyler var," dedi, sesindeki titremeyi saklayarak. "Bu kaybolan dağcılar… Belki de bir şey bulmalıyız. Ama her şey çok karmaşık."
Zeynep, adımlarını dikkatlice atarak ilerledi. Arkasında Mert, Efe ve Deniz ona eşlik ediyordu. Gözlemevine giden yol, karanlıkla sarılmıştı ve herkesin ruhunda bir tedirginlik vardı. Ne kadar ilerleseler de, bu tedirginlik geçmiyordu.
Zeynep’in düşündüğü gibi, bir süre sonra dağcıların kaybolduğu bölgeye vardılar. Efe, her şeyin garip bir şekilde sessizleştiğini fark etti. Hava soğumuş, rüzgar neredeyse kesilmişti. Etraflarında sadece sessiz bir boşluk vardı. Zeynep, gözlerini yere indirdi. "Buradaydı," dedi, "Ama hiçbir iz yok."
Mert, dikkatle etrafa bakarak, "Bir şeyler çok garip," diye mırıldandı. "Kayıp olan dağcılar… Yani kaybolmadılar.
Burada bir şeyler gizli."
O an, Deniz’in dikkatini çeken bir şey oldu. Bir taşın altındaki küçük bir nesne, zamanla örtülen bir iz bırakmıştı. "Bu ne?" diye sordu.
Zeynep, hızla yere çökmeye başladı. Taşı kaldırdığında, altında eski bir harita buldu. Haritanın üzerinde, işaretlenmiş bazı bölgeler vardı, ama yerler tanıdık değildi.
"Burada bir şeyler bulduk," dedi Zeynep, sesi hafif titreyerek. "Ama ne olduğunu hala çözemedik."
Efe ve Mert, haritayı dikkatle incelediler. "Bu bir tür ipucu olabilir," dedi Mert. "Ama bu, neyi işaret ediyor?"
Zeynep’in kafasında bir şeyler belirmeye başladı. "Kaybolan dağcılar, bunlarla bir şekilde bağlantılı olabilir. Ama tam olarak ne olduğunu bilmeden ileri gitmek tehlikeli."
Deniz, Zeynep’in yanına geldi ve ona destek olmak için elini omzuna koydu. "Bunu çözmeliyiz," dedi, "Birlikte."
Gecenin sonlarına doğru, Zeynep, Mert, Efe ve Deniz, kaybolan dağcıların izini sürmeye karar verdiler. Ama bu, onlara sadece fiziksel değil, psikolojik bir yolculuk da vaat ediyordu. Gözlemevinin etrafındaki sırlar, hem ilişkilerini hem de kendi güvenliklerini tehdit ediyordu. Karanlık, derinleşiyor ve sırlar her geçen dakika daha da karmaşıklaşıyordu.
Zeynep, Mert, Efe ve Deniz kaybolan dağcıların izini sürerken, gözlemevinin diğer tarafında Lina ve Kerem, geceyi geçirecekleri alanda kendi başlarına kalmışlardı. Lina, dağcıların kaybolduğuna dair konuşmalarını duyduğundan beri içindeki kaygıdan bir türlü kurtulamıyordu. Zihni, karanlık ormanın derinliklerine kaybolan izleri takip ediyordu. Ama Kerem ona her zaman olduğu gibi sakin kalmasını hatırlatıyordu.
"Endişelenme," dedi Kerem, Lina'nın gözlerindeki telaşı fark ederek. "Bir şeyler bulacaklar. Her şeyin ardında bir anlam vardır."
Lina, bir an durakladı. "Evet, ama bu kadar ciddi bir kayboluş… Neden bu kadar sakin kalıyoruz? Eğer bir şey ters giderse, ne yaparız?"
Kerem, Lina’nın bu kadar kaygılanmasına alışkın değildi. O, her zaman daha cesur, daha çözüm odaklıydı. Ama şimdi, içinde bir tür belirsizlik hissi vardı. "Sadece güven duygusunu kaybetmemeliyiz," dedi Kerem, Lina’nın ellerini tutarak. "Birlikte her şeyin üstesinden gelebiliriz."
Lina, Kerem’in ellerini sıkıca kavrayarak ona güvenmeye çalıştı. Zeynep ve Mert gibi onlar da bir şekilde bu karanlık durumun içinde yer almışlardı, ancak her şeyin üstesinden gelebilmek için birbirlerine destek olmaları gerektiğini biliyorlardı.
O sırada, Zeynep ve Mert haritayı incelediğinde, Zeynep bir an için kafasını kaldırıp gözlerini gezdirdi. "Kerem ve Lina'nın yanına gitmeliyiz," dedi, kafasında yeni bir çözüm şekli belirmeye başlamıştı. "Belki birlikte daha hızlı bir çözüm bulabiliriz."
Efe ve Deniz, Zeynep’in teklifini hemen kabul etti. Birlikte, kaybolan dağcıların gizemini çözme konusunda iş birliği yapmak, onlara güç verecekti.
Zeynep, hızla etrafı taradı ve gözlemevinin diğer tarafındaki Kerem ve Lina’ya seslendi. "Lina! Kerem! Birlikte aramaya devam edelim."
Kerem, Zeynep’in çağrısına karşılık verirken, Lina ona katılmak için hemen yanına geldi. "Hadi gidelim," dedi Lina. "Neler olduğunu çözmek için birlikte olmalıyız."
Hep birlikte, geceyi yırtan bir amaca yönelik hareket etmeye başladılar. Bu gizemli kayboluşun ardında ne olduğunu çözmek, hepsinin hayatını değiştirebilir ve birbirlerine olan güvenlerini sınayacak bir sınav olacaktı.
Zeynep, Mert, Efe ve Deniz, kaybolan dağcıların izlerini sürerken, gözlemevinin çevresindeki karanlık orman derinleşiyordu. Her geçen dakika, kaybolanların ardındaki gizem, daha da belirsizleşiyor gibiydi. Zeynep, ellerindeki haritayı sıkıca tutarken, "Evet, işte burada," dedi, "Buradan devam edersek, kaybolanların en son görüldüğü yere ulaşabiliriz."
Mert, haritayı incelediğinde, bulundukları yerin tam anlamıyla karanlık bir bölgeye yaklaştıklarını fark etti. "Zeynep, bu yer… biraz garip görünüyor. Gidip gitmemek konusunda dikkatli olmalıyız."
Zeynep, kafasını sallayarak, "Bir şeylerin peşinden gitmek zorundayız. Sadece kaybolanları bulmalıyız, başka bir seçenek yok." dedi. Efe, Zeynep’in kararlı tavrından etkilenmişti. Ona güveniyor ve ne olursa olsun bu gizemi çözmek istiyordu.
Deniz ise, bir an için geriye döndü ve gözlemevinin uzak ışıklarına baktı. "Burası karanlık… Her şey biraz korkutucu," dedi ama sesindeki korku, hızla güven arayışıyla yer değiştirdi. Zeynep’in liderliğindeki bu yolculuğa adım atmışlardı ve ne olursa olsun ondan geri adım atmak yoktu.
Efe, başını sallayarak, "Yalnız değilsiniz. Hep birlikteyiz," dedi ve ilerlemeye devam etti.
Bu sırada, Kerem ve Lina, Zeynep ve ekibinin kaybolan dağcılar hakkında konuşmalarına kulak vermişlerdi. Lina'nın içindeki kaygı, her geçen dakika daha da büyüyordu. “Kerem,” dedi, “Bu kadar karanlık bir yere gitmek tehlikeli olabilir. Zeynep’in dediği gibi bir şeylerin peşinden gitmek zorundayız ama bu kadar bilinçsizce hareket etmek…”
Kerem, Lina’nın gözlerindeki endişeyi fark etti. “Sakin ol, Lina. Biliyorum, senin de korkuların var. Ama ne olursa olsun bir adım atmadan önce, her şeyi düşünmeliyiz.
Burada her şey birbirine bağlı, sadece acele etmemeliyiz.”
Lina, Kerem’in bu sakin ve kararlı tavrından huzur buluyordu. Her şeyin içinde bir düzen olduğunu ve ona güvenebileceğini hissetti. “Haklısın,” dedi ve ona sarıldı. “Birlikte bu durumu çözebiliriz.”
Kerem, başını sallayarak, “Birlikte her şeyin üstesinden gelebiliriz,” dedi ve ikisi de kaybolan dağcıları aramak için Zeynep ve ekibinin bulunduğu yöne doğru adım attılar.
Zeynep ve ekibi, derin ormanın içinde ilerlerken, bir süre sonra kaybolan dağcıların izlerini buldular. Ay ışığının zor da olsa aydınlattığı patikada, toprağa basan ayak izleri, grubun izlerini gösteriyordu. Ancak izler, kaybolan dağcıların kaybolduğu noktadan sonra aniden kayboldu. Etrafta hiçbir ses yoktu.
Mert, “Burası… garip bir yer,” dedi. “İzler birden kayboldu, sanki biri onları sildi.”
Efe, elindeki el feneriyle etrafı dikkatlice inceledi. “Kesinlikle bir şeyler gizleniyor. Ama ne?” dedi, biraz tedirgin.
Zeynep, haritayı yeniden açtı ve bir an dikkatle baktı. “Bu kaybolan dağcıların izleri burada kesiliyor. Ama başka bir yol var, onu takip etmeliyiz.” Dedi, bir adım daha attı.
Kerem ve Lina, gruptan biraz geri kalmışlardı ama onların gözlemleri farklıydı. Lina, derin ormanın içinde duyduğu sesleri tam anlayamıyordu. “Bir şeyler var,” dedi korkuyla. “Sanki birinin bizi izlediğini hissediyorum.”
Kerem, “Bunu sadece senin hislerin değil. Ben de aynı şeyi hissediyorum,” dedi ve sessizce ilerlemeye devam etti. Bir şeylerin yanlış olduğuna dair karanlık bir his, onların da içinde büyüyordu.
Zeynep, Kerem ve Lina’nın seslerini duyduğunda hızla döndü. “Gelmişsiniz,” dedi. “İzler birden kayboldu ama burada bir şeyler var. Gelin, bu yolu takip edelim.”
Ekip, kaybolan dağcıların izlerini takip ederek ilerlemeye devam etti. Yavaş ama emin adımlarla, ormanın daha derinlerine adım attılar. Ne kadar ilerlediklerini anlamadılar, ama gece ilerledikçe, sesler daha da korkutucu hale geliyordu.
Bölüm 5: Kaybolanlar Bulundu
Zeynep, kaybolan dağcıyı güvenli bir şekilde gruptan uzak bir yere taşırken, yavaşça derin bir nefes aldı. Bu görevde başarılı olmuşlardı. Herkesin morali biraz da olsa yükselmişti. Zeynep, dağcının tedavi edilmesine yardımcı olurken, diğerleri kamp alanında güvenliği sağlıyordu. Kaybolan diğer dağcılar da yakındaydılar, yalnızca biraz daha uzak bir noktada gizlenmişlerdi.
"Birimiz hemen arayıp bulmalı," dedi Zeynep, gözleri hala dağcıyı saran yaralara odaklanmışken.
Mert ve Efe hızlıca hareket ederek kaybolanların diğerlerini bulmak için yola çıktılar. Birkaç saat sonra, hep birlikte tüm kaybolanları sağ salim buldular.
Zeynep, derin bir rahatlama hissiyle, "İyi ki bulduk," dedi.
Kamp yerine döndüklerinde, herkes bir an durakladı, birbirlerine bakarak yorgun ama mutlu yüzler gördüler. O an, tüm gerilim ve kaygı yerini bir huzura bırakmıştı.
Deniz, Efe’ye bakarak, "Bunu başardık," dedi ve gülümsedi. Efe, gözlerinde hala hafif bir kaygı olsa da, gülümsemesini eksik etmedi.
“Evet, ama dikkatli olmamız gerek. Bu kadar kolay olmayacak,” diye yanıtladı Efe, hala çevresini tarayarak. Ancak içindeki rahatlama, yüzüne de yansıyordu.
Kerem, Lina ile yakın durarak, "Şimdi biraz dinlenmeliyiz. Buradaki havadan uzaklaşmak zor," dedi. Lina, Kerem’in söylediklerine başını sallayarak, "Hepimiz çok yorulduk," diye ekledi. Ancak gözlerinde, bir şeyleri sabırlı bir şekilde bekleyen bir dikkat vardı.
Zeynep, gruptan ayrılmak istemeyen bir hava hissederek, "Dinlenelim ve biraz daha güvenli bir yere geçelim. Ama öncelikle… kaybolanları bularak başarılı olduk," dedi ve elini Efe'nin omzuna koydu. Efe, Zeynep’e kısa bir bakış attıktan sonra başını sallayarak, "Evet, artık biraz dinlenebiliriz."
Zeynep, Lina’yı ve Kerem’i de yanına alarak, diğerlerini kontrol etmeye gitti. O sırada Efe ve Deniz, aralarındaki gerilimi yok etmek için biraz uzaklaştılar.
"Ne düşünüyorsun?" diye sordu Deniz, biraz gergin ama bir o kadar da merakla. Efe, ona dönerek, "İyi hissettim. Birlikte güçlüyüz, değil mi?" diye cevapladı. İkisi de birbirlerine baktı, zaman yavaşladı. Deniz, Efe'nin ellerinin ellerine değmesini hissetti. "Evet, seninle her şey mümkün," dedi.
Zeynep’in sesi, uzaklardan onları bulmalarını istemek için duyuldu. Efe ve Deniz, birbirlerinin gözlerinde bir şeyler bulmuş, yakınlaşmışlardı. Yavaşça geri dönmeye başladılar, ama aralarındaki sessizlik, sanki her şeyin değişmeye başladığını söylüyordu.
Kerem ve Lina, Zeynep’in çağrısını duyunca yanlarına gelerek gruba katıldılar. Bu, hep birlikte geçirecekleri bir dinlenme anıydı. Geceyi ateşin etrafında toplandılar, rahatlayarak ve birbirlerine destek olarak yorgunluklarını atmaya başladılar.
Ama Zeynep ve Efe, birbirlerine bakarak, bu deneyimin sadece başlangıcı olduğuna dair bir şeyler hissediyorlardı. İlişkiler de gelişiyordu; bu gece, onların
aralarındaki bağları güçlendiren bir dönüm noktasıydı.
Kaybolan dağcıları bulmanın verdiği ilk rahatlama, kısa sürede kayboldu. Onlar geri getirilmişti, ama gözlerinde bir korku vardı, bir şeyler eksikti. Hala hayattaydılar ama kayboldukları sürede yaşadıkları, her birini derinden etkilemişti. Efe, Zeynep ve Mert, kaybolanları güvenli bir şekilde taşıyarak kamp yerine geri dönerken, sessizlik ve gerilim etraflarını sarıyordu.
Zeynep’in kalbi hala hızla çarpıyordu. Dağcıları bulmanın verdiği rahatlama, yerini derin bir huzursuzluğa bırakmıştı. "Bir şeyler ters gidiyor," diye mırıldandı. Mert hemen yanına geldi ve Zeynep’in omzuna dokundu, "Endişelenme, her şey yolunda olacak. Biz birlikteyiz."
Ama Zeynep’in içindeki his, kaybolan dağcıların durumunun çok daha karmaşık olduğunu söylüyordu. Kaybolan dağcıların gözlerinde yalnızca korku değil, aynı zamanda bir tür derin, tarifi zor bir boşluk vardı. Sanki kayboldukları sürede sadece fiziksel değil, ruhsal olarak da bir kayıp yaşamışlardı. Ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, o boşluğu geri getiremezlerdi.
Kamp yerine döndüklerinde, herkes rahatlayacaklarını umuyordu. Ancak gerilim, hala havada asılı duruyordu. Efe, her zamankinden daha sessizdi, arada bir başını kaldırıp Zeynep’i gözleriyle izliyordu. Bir şeylerin yanlış olduğunu hissediyordu ama ne olduğunu tam olarak çıkaramıyordu.
Kerem ve Lina, grubun hala huzursuz olduğunu fark ettiler. Zeynep ve Mert, kaybolan dağcılarla ilgilenirken, diğerleri kaybolanların yaşadığı korkunun etkisinde kalmışlardı. Hemen yanlarına gelip, ne olduğunu sordular.
Zeynep, yorgun ama kararlı bir şekilde, "Bir şeyler değişti. Onların gözlerinde bir şey var… Burada güvende hissetmiyorum. Burası sadece dağlar değil, başka bir şey de var," dedi, kafasında sürekli aynı düşünceler dönüyordu. Efe, Zeynep’e yaklaşıp, ona sakinleşmesini söyledi. "Endişelenme, biz buradayız. Her şey yoluna girecek," dedi, ama kendi sesindeki kararsızlık Zeynep’in huzursuzluğunu biraz daha artırdı.
O gece, kamp ateşinin etrafında herkes sessizdi. Gecenin karanlığında, bir şeylerin olduğunu hissedebiliyorlardı ama kimse tam olarak ne olduğunu bilemiyordu. Kaybolan dağcıların yaşadığı dehşet, gruptan her birine ulaşmıştı. Kendi aralarındaki bu sessizlik, sanki herkes bir şeyleri gizliyordu. Ama bir şey kesindi; bu gece başka bir şey olacaktı.
Zeynep, Efe ile yalnız kaldığında, "Burası güvenli değil. Gece boyunca bir şey olacak gibi hissediyorum. Bunu sana daha önce söylemiştim, değil mi?" dedi. Efe, ona güven vermek için hafifçe gülümsedi, "Her şey yolunda olacak. Hep birlikteyiz, Zeynep. Korkmana gerek yok."
Ancak Zeynep’in hisleri her geçen dakika daha da
güçleniyordu. Bir şey olacaktı, ama ne?
Bölüm 6: Geceyi Anlatan Sesler
Gece karanlık ve soğuktu. Kamp alanının etrafındaki dağlar, geceyi daha da gizemli kılıyor, her bir ses, her bir rüzgar hışırtısı daha fazla korkuya sebep oluyordu. Zeynep, hala hissettiği huzursuzlukla, uykusuz bir şekilde kamp alanını izliyordu. Ay ışığı, dağların zirvelerini aydınlatıyor, her şeyin yerli yerinde olduğunu gösteriyordu ama içindeki boşluk bir türlü dolmuyordu. Bir şeylerin eksik olduğu hissi, tüm gece boyunca ona eşlik etti.
Mert ise uyumayı başarmıştı, ama Zeynep’in gözlerindeki karanlıkta kaybolmuş gibi görünen bir şeyleri fark etmişti. "Zeynep," dedi fısıldayarak. "Hala uyanık mısın?"
Zeynep başını yavaşça çevirdi ve Mert’in endişeli bakışlarını gördü. "Evet, uyuyamadım. Bir şey var. Hissediyorum," diye cevapladı, sesinde derin bir kararsızlık vardı.
Mert, başını salladı, "Ben de aynı şeyi hissediyorum. Ama bazen o kadar korkuyorum ki, ne olduğunu anlamakta zorlanıyorum. Bizim için burada her şeyin yolunda olmasını istiyorum, ama... bilmiyorum, Zeynep. Bir şeyler eksik."
Zeynep, bu sözlerin bir rahatlama getirmediğini fark etti. Mert’in hisleri, onun için bir anlam ifade ediyordu ama yine de, bir eksiklik vardı. Gözleri, dağların yüksek tepelerine kayarken, derin bir nefes aldı.
"Bir şeyin eksik olduğunu hissediyorum. Bir şeyin… ama ne?" diye içinden geçirdi.
O sırada, uzaklardan gelen bir ses, Zeynep’in dikkatini çekti. Bir hışırtı, bir fısıldama gibi duyuluyordu. Zeynep hemen etrafına bakındı, ama ortalıkta kimse yoktu. Sadece gece rüzgarının uğuldaması duyuluyordu. Hızla Mert’e döndü, "Duydun mu?"
Mert, hafifçe gerildi ve kulağını doğrulttu. "Evet, ama belki sadece rüzgardır. Hiçbir şey yapma, Zeynep. Belki de aşırı yorgunsundur," dedi ama sesi ne kadar sakin görünse de, Zeynep’in gözlerindeki endişeyi fark etti.
"Hayır, bu rüzgar değil. Bunu duydum," dedi Zeynep, kararlılıkla. "Bize doğru geliyor."
Mert, Zeynep’in sözlerine hiç de inanmış görünmüyordu. Ama Zeynep, artık hareketsiz kalamayacak kadar tedirgindi. Etrafındaki tüm sessizlik, geceyi daha korkutucu hale getiriyordu. Gözleri, karanlıkta bir hareket arayarak tarıyordu her şeyi.
Bir an, uzaklarda bir figür belirdi. Karanlıkta silüeti belirsizdi ama oldukça büyük bir silüet gibi görünüyordu. Zeynep’in kalbi hızla atmaya başladı. Mert’in de bakışları aynı anda o tarafa kaydı.
"Bu kim?" diye sordu Mert, sesinde endişe vardı. Figür hızla yaklaşıyor gibiydi, ama ne Zeynep ne de Mert, kimin olduğunu anlayabiliyorlardı.
Bir adım daha attılar, ama figür aniden durdu. "Kim o?" diye seslendi Zeynep, korkusunu bastırarak.
Figür sesini duyururken, yavaşça ışığa doğru adım attı. Birkaç saniye sonra, aralarındaki mesafe o kadar daralmıştı ki, kim olduklarını ayırt edebildiler. Kaybolan dağcıların biri, yüzü solmuş, vücutları titreyerek Zeynep ve Mert’e doğru ilerliyordu.
Zeynep’in ciğeri sanki yerinden fırlamıştı. O an, ne olursa olsun, güvenli olmalarına rağmen hala buranın tehlikeli bir yer olduğunu hissediyordu. Kaybolan dağcı, gözlerini onlardan ayırmadan ilerlerken, Zeynep ve Mert birbirlerine bakarak bir adım geri atmaya başladılar.
"Sen… sen kimsin?" diye Mert, zorlanarak sordu. Ama dağcı sadece başını eğdi ve ağzından dökülen kelimeler ise düşük, korku doluydu: "Kaçın... kaçın... buraya hiç kimse gelmemeliydi..."
Ve ardından derin bir sessizlik oldu. O an, tüm kamp alanındaki havada bir şeyin değiştiği hissi vardı. Bir şeylerin tam ortasında, bir tehlikenin çok yakında olduğunu hissettiler.Kaybolan dağcının titreyen sesi, karanlık geceyi daha da korkutucu hale getirdi. Zeynep, gözlerini dağcıdan ayıramıyordu, ama aynı zamanda adımlarını geri çekiyordu. Mert ise ne yapacağını bilemez bir şekilde etrafına bakıyordu, bir şeyler yapmalıydılar.
Bir yandan da dağcının söylediği kelimeleri anlamaya çalışıyordu: “Kaçın… kaçın…”
Zeynep, cesaretini toplamak için derin bir nefes aldı. Bu adamın neyle karşı karşıya olduğunu bilmiyorlardı ama bir şey vardı, bir his. "Ne oldu? Nerede diğerleri?" diye sordu Zeynep, sesi sanki kendi kulaklarında bile titriyordu.
Dağcı, yavaşça başını kaldırdı ve gözleri korkudan büyümüş bir şekilde Zeynep’e baktı. Dudakları titredi. "Geri dönün... hemen geri dönün," diye fısıldadı, sesinde derin bir korku vardı. "Burada… burada… bir şey var."
Mert, soğukkanlılıkla hareket etmeye çalışarak adımlarını sertçe ileriye attı. "Sakin olun, her şey yolunda olacak," dedi ama kendisi bile söylediklerine inanıyordu. "Hadi, söyleyin, ne oldu? Nereye kayboldunuz?"
Dağcı bir adım daha attı, ama ne yazık ki gözleri daha da bulanıklaştı. Gözlerinin derinliklerinde korku ve çaresizlik vardı. "O dağ… O dağ… Huzur yok orada… Huzur yok…" dedi ve birden yere düştü, bağırarak
Zeynep hemen yere diz çökerek dağcının yanına gitti. "Bize yardım et, lütfen! Söyle, kimseyi bulamadık," dedi, elleriyle adamın omuzlarını sarsarak.
.
Fakat dağcı bir an duraksadı ve sonra gözlerini Zeynep’e sabitledi. Gözlerinden bir şeylerin geçtığını fark etti. "Yıldızlar… Yıldızlar… ışığı kapattılar…" dedi, dudakları hala titreyerek.
Mert, soğukkanlılıkla gözlerini etrafta gezdirirken, birden arkasında bir ses duydu. "Ne oldu? Neden bağırıyorsunuz?"
Efe, Deniz ve diğerleri, uyandıklarından beri karanlıkta sesleri takip ederek gelmişlerdi. Efe’nin yüzü endişeyle gerildi. "Neler oluyor? Bu adam niye bu kadar korkmuş?" diye sordu, gözleri hala uykusuzlukla bulanık.
Zeynep hemen doğrulup, "Kaybolan dağcıyı bulduk. Ama bir şeyler yanlış… O dağda bir şeyler var. Yıldızlardan bahsediyor… Işıklarını kapattılar. O kadar korkmuş ki," dedi, derin bir nefesle. "Ama biz hâlâ neyle karşılaştığımızı bilmiyoruz."
Deniz, Zeynep'in cümlelerinden sonra adımlarını hızlandırarak, "O dağda ne oluyor? Bizi izleyen bir şeyler mi var?" diye sordu, her kelimesinde kaygı vardı.
Efe, Zeynep’in ve Mert’in söylediklerini dikkatle dinledi, sonra gözlerini dağcıya çevirdi. "Herkes dikkatli olmalı. Birbirimizden uzaklaşmayalım," dedi, ama bu kez sesi normalden daha sertti. "Dağcı ne dedi?
Huzur yokmuş o dağda, demek ki bir şey var. Belki de kaybolan diğerlerini bulmamız gerekiyor."
Zeynep başını salladı. "Evet, belki de ama… Yıldızlar…" diye mırıldandı, ama kelimeler dilinde düğümlendi. Şu an, söylediği hiçbir şeyin anlamı yok gibiydi. "Bizim ışığımızı kaybetmemiz gerekiyor," dedi. "Bunu yapmalıyız. Bir yol bulmalıyız."
Efe’nin gözleri karanlıkta parladı. "Bunu yapabilir miyiz?" diye sordu, ama sesindeki şüpheyi gizleyemedi. "Ya karanlıkta kalırsak? Ne olursa?"
Deniz, Zeynep’e dönüp, "Nereye gitmeliyiz? Bize söyle," dedi, sesinde bir adım atmaya cesaret edemeyen bir korku vardı.
Zeynep, biraz düşündü ve karanlık dağlara bakarak adımlarını hızlandırdı. "Herkes dikkatli olmalı," dedi. "Ama ışığı kaybetmemiz gerekiyor, diğeri de bunu söyledi."
Ve tam o sırada, uzaklardan başka bir çığlık duyuldu. Zeynep, kalbi hızla çarparken, "Herkes hemen birbirine yakın olsun," diye bağırarak herkesi yakın tutmaya çalıştı. "Hızlı olun! Diğer kaybolan dağcıları bulmalıyız!"
Mert, hızla adım atarak Zeynep’in yanına geldi ve başını eğerek "Burada bir şeyler var. Ve bunu anlamamız için fazla zamanımız yok," dedi, gözlerinde hala korkunun izleriyle.
Zeynep derin bir nefes aldı. "Evet, biliyorum. Ama biz bir arada olursak, her şeyi atlatabiliriz," dedi, sesinde kararlı bir tonla.
Tüm grup, kaybolan dağcıyı ve kaybolan diğerlerini bulmak için karanlıkta ilerlemeye başladı. Her adımda, daha fazla tehlike ve gizem onları bekliyordu.
Bölüm 7: Kayıp Harita ve Kar Fırtınası
Sabahın erken saatleriydi. Gözlemevinin etrafı, gece yağan ince kar tabakasıyla bembeyaz bir örtüye bürünmüştü. Herkes, yeni bir maceranın arifesinde olduğunu hissediyordu. Grup, son birkaç gündür dağlarda bulunan eski bir haritanın peşindeydi. Bu harita, terk edilmiş bir dağ kulübesine giden gizli bir geçidi işaret ediyordu. Deniz, Efe, Zeynep, Mert, Lina ve Kerem, haritanın son parçasını bulmak için dağların daha derinlerine inmeye karar vermişti.
Herkes kalın montlarını giymiş, çantalarına gerekli ekipmanları doldurmuştu. Efe, pusulayı kontrol ederken ciddi bir yüz ifadesi takınmıştı.
“Emin misin, Deniz? Bu rotanın güvenli olduğundan şüpheliyim,” dedi.
Deniz, haritayı bir kez daha inceledi. “Efe, korkaklık yapma. Burası doğru yol. Ayrıca güvenli olup olmadığını öğrenmenin tek yolu var: ilerlemek.”
Mert, elindeki ipleri bağlarken bir yandan Zeynep’e göz ucuyla baktı. “Bu iş beni biraz ürkütüyor. Ama tabii ki Zeynep korkmaz, değil mi?” dedi hafif bir alayla.
Zeynep, gözlerini devirdi. “Mert, sen hala beni tanımamışsın. Benim korktuğumu görmek için daha fazlası lazım.”
Kerem ise Lina’ya döndü. “Sen üşümüyorsun değil mi?” diye sordu. Lina hafifçe gülümseyerek, “Hayır, Kerem. Ama eğer bir şey olursa beni korursun, değil mi?” dedi alaycı bir şekilde.
Kerem’in yanakları hafifçe kızardı. “Elbette. Seni yalnız bırakmam.”
Grup, haritada belirtilen dar bir geçide ulaştığında hava daha da sertleşmeye başladı. Kar fırtınası gittikçe şiddetleniyordu. Geçit, yalnızca tek kişinin geçebileceği kadar dardı ve aşağıda derin bir uçurum uzanıyordu. İlk önce Deniz geçti. Ardından Efe, Lina, Kerem, Zeynep ve Mert sırayla ilerledi.
Tam o sırada, Zeynep geçerken ayağı kaydı ve dengesini kaybetti. Çığlık atmamak için kendini tuttu, ama aşağı doğru kaymaya başladı. Mert, bir refleksle ileri atıldı ve Zeynep’in elini tuttu.
“Bırakmayacağım!” diye bağırdı Mert, bütün gücüyle Zeynep’i yukarı çekmeye çalışırken. Zeynep, bir an için onun gözlerindeki paniği gördü. “Bırakmayacağımı
söyledim, Zeynep. Sana bir şey olmasına izin vermem.”
Zeynep yukarı çıktığında nefes nefese kalmıştı. “Teşekkür ederim, Mert,” dedi. Sesinde minnet ve biraz da utanç vardı. Mert gülümsedi. “Ne demek. Daha iyi bir hikaye bulmalısın. Seni kurtardım diye sürekli beni övmeni istemem.”
Fırtına daha da sertleşirken grup bir mağaraya sığındı. Efe, haritayı kontrol ederken Deniz, onun titreyen ellerini fark etti.
“Efe, iyi misin?” diye sordu.
“Endişeliyim,” dedi Efe, dürüstçe. “Bu kadar ileri gitmek doğru mu bilmiyorum. Belki dönmeliyiz.”
Deniz, onun omzuna dokundu. “Efe, hep böyle temkinli olmanı seviyorum. Ama bazen risk almak gerekir. Güvende olduğumuzu biliyorum çünkü yanımda sen varsın.”
Efe, Deniz’in gözlerinin içine baktı. İlk kez, onun güven dolu sözleri içindeki korkuyu biraz olsun hafifletti. “Sana güveniyorum,” dedi kısık bir sesle.
Mağarada dinlenirken, Lina, çantasından bir termos çıkarıp Kerem’e uzattı. “Al, biraz sıcak bir şey iç. Üşüyorsun.”
Kerem, Lina’nın bu küçük ama samimi jestine şaşırdı. “Teşekkür ederim,” dedi. “Sen… hep böyle misin? Herkesin iyiliğini düşünen biri?”
Lina omuz silkti. “Belki de. Ama sen de dikkat etmelisin, Kerem. Herkes senin kadar cesur değil.”
Kerem gülümsedi. “Cesur muyum? Belki de seninle olduğum için öyle görünüyorum.”
Lina, bu söz üzerine hafifçe kızardı ama bir şey demedi.
Fırtına azaldığında, grup yola devam etti ve sonunda haritanın gösterdiği terk edilmiş kulübeye ulaştı. Kapıyı açtıklarında içeride eski bir masa, birkaç tahta sandalye ve köşede bir soba buldular. Kulübe, yıllardır kimse tarafından kullanılmamış gibi görünüyordu.
Efe, sobayı yakmaya çalışırken Deniz etrafı incelemeye başladı. Bir kitap buldu ve sayfalarını karıştırırken dikkatini eski bir fotoğraf çekti.
“Burada bir aile yaşamış gibi görünüyor,” dedi. Fotoğrafı gösterirken sesi hafifçe duygusallaştı.
Zeynep, Mert’e döndü. “Burası, kendimizi toparlamak için mükemmel bir yer.”
Mert başını salladı. “Ama fırtına tamamen durmadı. Burada birkaç gün kalmamız gerekebilir.”
Herkes sobanın etrafında otururken, Lina bir hikaye anlatmaya başladı. Bu sırada Kerem’in sessizce ona bakışı, aralarındaki ince bir bağın ipuçlarını veriyordu. Zeynep ve Mert, dalgın bir şekilde dışarıdaki fırtınayı izliyordu.
Efe ise Deniz’in yanına oturdu. “Yıldızlar görünmüyor ama burası da fena değil, değil mi?” dedi.
- Full access to our public library
- Save favorite books
- Interact with authors
Bir grup gencin, dağlardaki izole bir gözlemevinde geçirdiği unutulmaz bir hafta... Birbirinden farklı geçmişlere sahip bu karakterler, gece boyunca birbirlerinin sırlarını öğrenirken, içsel dünyalarındaki korkuları ve umutlarıyla yüzleşiyorlar. Her biri, yıldızlar altında bir şeyler keşfeder: aşkı, dostluğu, güveni ve kaybı... Sadece yıldızlar, bu gençlerin ruhlarını tam anlamıyla aydınlatabilir.

1.Bölüm:Gözlemevine Yolculuk
Rüzgar,dağ yolunun kıvrımlı taşlarını yalayıp geçerken havada asılı bir sessizlik vardı.Karlar,zemini beyaz bir örtü gibi kaplamış, gözlemevine giden patikayı neredeyse görünmez hale getirmişti. Deniz, sırt çantasını omzundan kaydırıp bir an duraksadı. Soluğu sisli havada beyaz bir buhar olarak süzülüyordu. "Bunun iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum," diye homurdandı, daha çok kendi kendine.
Efe'nin sesi, ince bir sarkazmla hemen karşılık verdi.
“Ne oldu, Deniz? Yıldızlara bakmaktan korkuyor musun? Belki de senin gibi bir şehir çocuğu için fazla sessizdir buralar.”
Deniz, kaşlarını çattı ama cevap vermedi. Efe’nin alaycı tavırlarına alışkındı. Ne de olsa, grup lideri olarak her zaman kendisini kanıtlamak zorundaymış gibi davranırdı. Ama bu yolculuk, sadece bilimsel bir araştırma değildi. Daha derin, daha karmaşık bir şey vardı. Deniz bunu hissetmekte gecikmedi.
Arkadan gelen bir başka ses, soğuk havayı yararak aralarındaki gerilimi dağıttı.
“Yeter artık,” dedi Zeynep, sert bir tonla. “Gözlemevi hemen şu tepenin ardında. Biraz hızlı hareket edersek, donmadan içeri girebiliriz.”
Grup yavaşça yürüyüşlerine devam etti. Kerem, Lina ve Ferhat en arkada ilerliyordu. Ferhat, Lina’ya bir şeyler anlatırken sesini alçaltıyor, ama Lina ona pek kulak asmıyor gibiydi. Kerem ise bu soğuk havada bile her zamanki gibi sakin görünüyordu.
Tepenin ardında, büyük, eski taşlardan yapılmış gözlemevi sonunda ortaya çıktı. Uzun zamandır kullanılmadığı belli olan gözlemevi, bembeyaz karların arasında ürkütücü bir şekilde duruyordu.
- < BEGINNING
- END >
-
DOWNLOAD
-
LIKE(2)
-
COMMENT(6)
-
SHARE
-
SAVE
-
BUY THIS BOOK
(from $21.79+) -
BUY THIS BOOK
(from $21.79+) - DOWNLOAD
- LIKE (2)
- COMMENT (6)
- SHARE
- SAVE
- Report
-
BUY
-
LIKE(2)
-
COMMENT(6)
-
SHARE
- Excessive Violence
- Harassment
- Offensive Pictures
- Spelling & Grammar Errors
- Unfinished
- Other Problem
"YILDIZLAR ALTINDA"
Yıldızlar altında, her şey göründüğü gibi değil. Karşılaştıkları her engel, onları birbirine daha da yaklaştırırken, hayatta kalmak için mücadele ederken keşfettikleri duygular, aşk, arkadaşlık ve güvenin anlamını sorgulamalarına neden olacak.
COMMENTS
Click 'X' to report any negative comments. Thanks!