
Konya / Kadınhanı Study prepared by the students of SERAP YETİŞ.


SOMUT OLMAYAN KÜLTÜREL MİRAS
Sözlü anlatımlar, sözlü gelenekler, gösteri sanatları, toplumsal uygulamalar, ritüel ve festivaller, halk bilgisi, evren ve doğa ile ilgili uygulamalar, el sanatları geleneği gibi kültürel ürünleri ve üretim süreçlerini ifade eden bir kavramdır.
Kuşaktan kuşağa aktarılan bu somut olmayan miras, toplulukların ve grupların çevreleriyle, doğayla ve tarihleriyle etkileşimlerine bağlı olarak, sürekli biçimde yeniden yaratılır ve bu onlara kimlik ve devamlılık duygusu verir; böylece kültürel çeşitliliğe ve insan yaratıcılığına duyulan saygıya katkıda bulunur.
THE INTANGIBLE CULTURAL HERITAGE
Oral narratives are a concept that expresses cultural products and production processes such as oral traditions, performing arts, social practices, rituals and festivals, folklore, practices related to the universe and nature, and handicraft tradition. This intangible heritage, handed down from generation to generation, is continually recreated based on the interactions of communities and groups with their environment, nature and history, giving them a sense of identity and continuity; thus contributes to respect for cultural diversity and human creativity.

GİRİŞ
Kültürün sonraki kuşaklara aktarılmasında eğitimin önemli bir rolü vardır. Kültür hangi açıdan ele alınırsa alınsın eğitimin kültüre köprü olma özelliğiyle karşımıza çıkmaktadır. Okullardaki eğitim ve öğretimin esas görevi kültürün kuşaklara aktarılmasını ve devamını sağlamaktır.
Milletlerin varlığını sürdürebilmesi ve kültürel mirasını koruyarak gelecek nesillere aktarabilmesi için kültürel değerlerinin farkında olması gerekmektedir. Yirminci yüzyılın sonlarına doğru tüm dünyayı etkisi altına almaya başlayan küreselleşme, toplumları milli kültüründen uzaklaştırmaya ve tek tipleştirmeye doğru götürmektedir.
In recent times, when we feel the destructive effect of globalization on cultures, it is of vital importance for our national existence to protect and protect our cultural values and to create awareness and sensitivity on this issue.
Somut olmayan kültürel mirasın aktarılmasında taşıyıcı işlevi gören dille birlikte sözlü gelenekler, anlatımlar; gösteri sanatları; toplumsal uygulamalar, ritüeller ve şölenler; doğa ve evrenle ilgili bilgi ve uygulamalar; el sanatları geleneği somut olmayan kültürel miras olarak belirlenmiştir.
Küreselleştirmenin kültürler üzerindeki yok edici etkisini yoğun olarak hissettiğimiz son dönemlerde kültürel değerlerimizi korumak, sahip çıkmak, bu konuda bilinç ve duyarlılık oluşturmak millî varlığımız açısından yaşamsal bir önem taşımaktadır.
İÇİNDEKİLER
- Ordu- Gelin Kayaları Efsanesi..............................................................9
- Tekelioğlu Efsanesi.....................................................................................14
- Kadınana Efsanesi......................................................................................19
- Nasreddin'e Hocasının İntizarı...............................................................26
- Seyyid Baddal Gazi..................................................................................28
- Hızır Bey.........................................................................................................31
- Karacakılavuz Efsanesi............................................................................38
- Barbaros Yolunun Efsanesi......................................................................41
- Burhaneddin Köyü Efsanesi....................................................................44
- Piri Köstebek Olan Meslek.....................................................................46
- Eğri Göl Efsanesi.........................................................................................51
Ordu’dan Çambaşı Yaylasına doğru kâh tepelerin eteklerinden dolanan, kâh derin vadilere yükseklere bakarak uzanan yayla yolundan gelip – geçen bütün yolcular, Gelin Kayaları’na doğru bakışlarını çevirmekten alıkoyamazlar. Harami Köyü’nden Melet ırmağı vadisine doğru, bir bıçak gibi keskin ve dik ir sırtın üzerinde duran, acayip şekilli taş yığınlarına Gelin Kayaları adı verilmektedir. Buranın dayandığı efsane ise, yılların ötesinden günümüze kadar, her yayla yolcusunun kulağına üflenmiştir.
Gelin Kayaları Efsanesini civarın yaşlıları şöyle anlatıyorlar:Melet ırmağına doğru inen sarp bir tepenin, ormanlarla örtülü yamaçlarında çok fakir ve yaşlı biri varmış. Melet kenarlarındaki değirmenlere gidemeyen köylülerin zahlarını avlusundaki ufak dibek taşında öğütür, geçimini bu suretle sağlarmış.
GELİN KAYALARI EFSANESİ
Bazı rivayetlere göre, bu öğütücü, bir kişi tarafından döndürülebilen, mahalli halkın “ El Değirmeni “ dediği cinsten bir taş değirmeni imiş. Günün birinde, yaşlı değirmencinin kızını, uzaktan bir köyden bir gence istemişler. Hayırlısı olsun, deyip evlendirmişler. Çeyiz olarak, elinde, avucunda ne varsa kızına vermiş. Düğünler, gelinin eşyalarını atlara yükleyip, oğlan evine doğru yola çıkacakları zaman, gelin etrafı şöyle bir süzmüş. Avlunun bir kenarında duran babasının ekmek teknesine, kendini bugünlere getiren el değirmenine gözlerini dikmiş. Kızının bu halini gören babası, yaklaşmış:”Kızım değirmen taşı bizde kalsın” diyecek olmuş. Düğün alayının ileri gelenleri durumu kavramışlar.
İçeriden biri: Emmi veriver şu değirmen taşını kızına da, bizde yola düzülelim, deyivermiş. Yaşlı baba: Olmaz, o bana lazım. Onunla geride kalan çoluk çocuğumun nafakasını, sağlayacağım, veremem, diyerek karşı koymuş. O sırada yeni gelin: Babam benden bir taşı esirgiyor. Bende onsuz gelin gitmem. Diyerek boynunu büküp, oturuvermiş kapının önüne. Düğüncüler yaşlı babanın geçimini nasıl sağladığını bilmediklerinden, bu değirmenin aile için ne derce kıymetli olduğunu kavrayamamışlar... İşi.
Basit bir”gelin eşyası “bir taş olarak görmüşler. İçlerinden biri: Hadi, emmi bu kadar nekeşlik etme. Alt tarafı bir taş parçası bunun İnsan kızından bunları esirger mi? Bak o da yurt-yuva sahibi oluyor. Yolumuz uzun, bekletme bizi. Diyerek, değirmen taşlarını omuzlayıp, yanındaki hayvana yüklemişler. Zavallı baba, bu durum karşısında ısrarın faydasızlığını anlayarak, boynunu bükmüş. Kendisinin nekes tanınmasına mı, o yaşlı haliyle çoluk – çocuğuna değirmensiz nasıl bakacağına mı üzülsün? Kala kalmış, ortalıkta. O sırada, önde davul – zurna, arka at sırtında gelin; köylüler, eşya yüklü atlarla düğün alayı, dimdik sırtta doğru yola koyulmuşlar. Yaşlı gözlerle kafileyi izleyen babanın ta, yüreğinin derinliklerinden bir tel kopmuş sanki.
Derin bir ah çekmiş. Diliyle mi?Aklıyla mı, gönlüyle mi bilinmez Şöyle seslenivermiş, davullu-zurnalı gelin alayının ardından: Bir taşı bize çok görenleri Allah ne etsin Hepiniz taş olun, taş Ertesi gün, karşı tepelerden bu geceye bakanlar, Melet Irmağı’na doğru inen dik bir yamacın, bıçak sırtı gibi çıkıntılı bir kısmında, acayip şekilde kayalar görmüşler. Daha düne kadar, ormanlık olan bu yamaçta, kayaların bulunuşundan ziyade, görünüşleri onları şaşkınlığa düşürmüş.
Çünkü bu kayalar sanki bir kafilenin heykelleşmiş şekline benziyormuş. Atıyla, yayasıyla, davullu – zurnalı bir gelin alayının tıpkısı imiş. Yılların yağmuru, karı ve fırtınalarına rağmen, bozulmayan şekilleriyle günümüzde dahi görenleri şaşkınlığa düşüren bu kayaların etrafı koyu bir yeşillikle çevrilmiştir. Bir tarihte, yayla yolculuğum sırasında, Gelin Kayaları Efsanesi’ni anlatan yaşlı yol arkadaşım, ayrıca şunları da ilave etmişti: Evlat, Gelin Kayaları, baba bedduası alan, ailesinin geçim kaynağını – desinler için – kurutan, taş ruhlu insanları bizlere göstermektedir.


Ögrencinin Adı-Soyadı : Muhammed.mtal.1
Danısman Ögretmen: SERAP YETİŞ
TEKELİOĞLU EFSANESİ

Yiğit Tekelioğlu, Burdur Beylerinden birinin güzel kızına gönlünü kaptırır. kızı ister:
- Biz, başıbozuk zeybek takımına kız vermeyiz, gitsin kismetini baska yerden arasın, derler.
Bu sözler, Burdur yaylalarının korkusuz mert zeybeği Tekelioğlu’nun gururunu incitir, gönlünü yaralar. Üstelik bey kızı da kendisini sevmektedir. Bu umutsuz aşk, böyle sürüp giderken, bir haber ulaşır Tekelioğlu’na. Bey kızı, komşu beylerden birine verilmiş, Burdur’da anlı - şanlı düğünler yapılmakta. Tekelioğlu can evinden vurulur. Üç-beş arkadaşıyla birlikte, düğün alayının geçeceği yolda pusu kurar. Alay, bulunduğu yere yaklaşır yaklaşmaz, yayından fırlayan ok gibi, atına atlar, kalabalığa dalar, gelini atından alır, terkisine bindirerek dört nal sürer. şaşkına dönen alayın koruyucuları az sonra Tekelioğlu’nun peşine düşerler. Burdur gölü yakınlarında yaman bir çarpışma olur.
Tekelioğlu’nun adamları birer birer yakalanırlar. Tekelioğlu bakar ki kurtuluş yok, önü göl, ardı beyin adamlarıyla sarılmış, terkisindeki geline seslenir:
- Kurtuluş umudu kalmadı. İn aşağı canını kurtar.
kız cevap verir:
- Tanrı bana bir can verdi, onu da sana adadım. Beni senden ölüm ayırır ancak.
Tekelioğlu ısrar eder, kız kararından dönmez. Çaresiz kalan Tekelioğlu, bunun üzerine sürer atını göle. Burdur gölü, sessizce çeker bağrına onları. Az sonra, gölün köpüklü suları üzerinde bir telli duvak görünür. Başka şey görünmez.
Bu acı olay, yıllarca unutulmaz. Yürek yakan bir oyun havası, Tekelioğlu Zeybek Havası’ adıyla, düğünlerde dile gelir.
Tekelioğlu seslenir:
Alt yanım deniz de üst yanım balkan
Kır atın üstünde şavkıyor kalkan
Namert olsun beyler ölümden korkan
Tekelioğlu diye ünüm var benim.
Al-yesil kuşanmış ince beline
Kıymayın ağalar telli geline
Atımı dehledim Burdur gölüne
Tanrı’ya verecek canım var benim.
Her sabah dikilir bir sırlı gömlek
Ak üstüne al al benli şafaktan
Sabah kapı kapı haber vererek
Geçer adım adım her bir sokaktan.
‘Göl’ ince kıvraktır, ‘gül’ katmer, katme
Üzümler asmadan lezzeti emer.
Genç kızda bir çift göz yemyeşil güler,
Yemyeşil gözleri yeşil topraktan...
Ögrencinin Adı-Soyadı : Murat MTAL
Danısman Ögretmen: SERAP YETİŞ
Efsaneye geçmeden önce, Kadınana’nın ne anlama geldiği konusunda bir fikir vermek gereklidir. Afyonkarahisar’da güzel, çalışkan, becerikli, güler yüzlü bayanlara “kadın” denilir.4 Bir bayan hakkında verilebilecek en güzel referans “Pek Kadın”dır. Bu, sözü edilen kız ya da kadının dört dörtlük olduğunu belirten bir ifadedir. İşte Kadınanalar’a da, Afyonkarahisar’a ve halkına yaptıkları iyilikler ve güzel hizmetlerinden dolayı bu adın verildiği düşünülmektedir.
Tarihi Kayıtlara göre, Kadınanalar, Moğollar tarafından öldürülen Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubad bin Feramuz (Alaeddin Keykubat III)’ün kızlarıdır. Moğol tehlikesinden kurtulmak amacıyla, Konya’dan Afyonkarahisar’a kaçan Melek Peyker, Naime Gevher ve Asiye adlarındaki üç kız kardeş, sadık adamları Ömer Ağa ve yardımcılarının eşliğinde salimen Afyonkarahisar’a gelip burada yerleşirler.
KADINANA EFSANESİ
Beraberlerinde getirdikleri hazineleri Afyonkarahisar halkı için hayır hizmetlerine adayan üç kız kardeş, halkın büyük sevgi ve saygısını kazanırlar ve Kadınanalar olarak adlandırılırlar. Kadınanalar’ın yaptıkları sayısız iyilik ve hizmetlerin içerisinde en büyüğü kuşkusuz bu gün bile kent halkı tarafından beğenilerek içilen Kadınana memba suyunu kente kapalı kanallar içinde getirmeleridir.5 Kadınana Efsanesi de bu suyun kente getirilmesi ile ilgilidir.
Konya’dan kaçıp Karahisar’a yerleşen Alaeddin Keykubad bin Feramuz’un kızları Melek Peyker, Naime Gevher ve Asiye sultanlar kısa sürede kent halkı ile kaynaşıp, buranın yaşamına alışmakta gecikmezler. O dönemde kent halkı büyük bir su sıkıntısı yaşamaktadır. Halkın büyük çoğunluğu kuyu suyu içerken, Kışlacık köyü yakınlarından üstü açık bir kanalla şehre getirilen su ise yeterli olmadığı gibi, halk sağlını tehdit etmektedir.
Hanım sultanlar Karahisar halkının çektikleri sıkıntıyı yüreklerinin derinliklerinde hissetmekte ancak hiçbir şey yapamamanın ezikliğini yaşamaktadırlar.
Sıcak bir temmuz gününde Kışlacık köyü yakınlarındaki Şirin Pınar mevkiine gidip buradaki bir kır evinde yaklaşık 20 gün kalan hanım sultanlar, çevreyi gezerken şehre gelen suyun kaynağını da görme olanağını bulurlar. Kaynaktaki su boldur, ancak açık kanallardan geldiği için kirlenmekte ve büyük bölümü ziyan olmaktadır. Bu durum üzüntülerini daha da arttırır. Akşam eve döndüklerinde, yemekten sonra bahçedeki çardakta otururken, söz döner dolaşır su konusuna gelir. Bunun üzerine Melek Peyker kardeşlerine şöyle der:
-Bu dünya hepimizin bildiği gibi fanidir, gelip geçicidir. Günler, aylar, yıllar gelip geçiyor. Bizler de bu fani dünyadan göçeceğiz. Onun için elimizde imkân varken faydalı çalışmalar yapalım. Bu şekilde hiç olmazsa kıyamete kadar rahmetle anılırız.
- Full access to our public library
- Save favorite books
- Interact with authors

Konya / Kadınhanı Study prepared by the students of SERAP YETİŞ.


SOMUT OLMAYAN KÜLTÜREL MİRAS
Sözlü anlatımlar, sözlü gelenekler, gösteri sanatları, toplumsal uygulamalar, ritüel ve festivaller, halk bilgisi, evren ve doğa ile ilgili uygulamalar, el sanatları geleneği gibi kültürel ürünleri ve üretim süreçlerini ifade eden bir kavramdır.
Kuşaktan kuşağa aktarılan bu somut olmayan miras, toplulukların ve grupların çevreleriyle, doğayla ve tarihleriyle etkileşimlerine bağlı olarak, sürekli biçimde yeniden yaratılır ve bu onlara kimlik ve devamlılık duygusu verir; böylece kültürel çeşitliliğe ve insan yaratıcılığına duyulan saygıya katkıda bulunur.
THE INTANGIBLE CULTURAL HERITAGE
Oral narratives are a concept that expresses cultural products and production processes such as oral traditions, performing arts, social practices, rituals and festivals, folklore, practices related to the universe and nature, and handicraft tradition. This intangible heritage, handed down from generation to generation, is continually recreated based on the interactions of communities and groups with their environment, nature and history, giving them a sense of identity and continuity; thus contributes to respect for cultural diversity and human creativity.
- < BEGINNING
- END >
-
DOWNLOAD
-
LIKE(1)
-
COMMENT(1)
-
SHARE
-
SAVE
-
BUY THIS BOOK
(from $6.99+) -
BUY THIS BOOK
(from $6.99+) - DOWNLOAD
- LIKE (1)
- COMMENT (1)
- SHARE
- SAVE
- Report
-
BUY
-
LIKE(1)
-
COMMENT(1)
-
SHARE
- Excessive Violence
- Harassment
- Offensive Pictures
- Spelling & Grammar Errors
- Unfinished
- Other Problem
COMMENTS
Click 'X' to report any negative comments. Thanks!